Genel

MAL KAÇIRAN BORÇLULARA KARŞI TASARRUFUN İPTALİ DAVALARI

Genellikle basiretli Türk tacirleri ve borçlular işlerin kötüleşeceğini önceden sezerek alacaklıları daha peşine düşmezden evvel aktifinde bulunanları elden çıkarma veya muvazaalı olarak devretme ve malvarlığı üzerinde, anlaştığı 3. kişiler lehine öncelik tanıyıcı haklar(ipotek şerhi vermek,kira sözleşmesi şerh ettirmek gibi,) tesis etme yollarına başvurmaktadır.

En basitinden borçlu kendi eşine veya tanıdığı birine kendine yönelik bir takip başlattırıp maaşını haczettirerek gerçekten alacaklısı olan kişilerin alacağını tahsil etmesinin önüne geçmektedir.

Yapılan bu tasarruflar muvazaaya dayalı olduğu hallerde hukuken geçersiz olsa da, fiiliyatta bu durumdan kurtulmak için Borçlar Kanunu kapsamında muvazaa davası açmak eğer gerçek bir tasarruf söz konusu ise örneğin borçlu mallarını yok pahasına gerçekten sattıysa yani tasarruflar geçerli olduğunda kanunda  belirtilen özel şartlarda varsa tasarrufun iptali davası açılması gerekmektedir.

İşte iptal davasının amacı, borçlunun, haciz veya iflastan kurtulmak amacıyla önceden yapmış olduğu ve aslında geçerli olan tasarruf işlemleri ile malvarlığından uzaklaştırdığı mallardan veya haklardan bunlar sanki borçluya aitmiş gibi, alacaklıların tatmin edilmesini sağlamaktır.

Ancak iptal davası, ayni nitelikte bir dava olmayıp, şahsi (kişisel) bir davadır. Şayet davanın konusu bir mala ilişkin ise, bu dava ile malın mülkiyetinin, davalıdan (üçüncü kişiden) alınarak, borçluya ait olduğuna (geri dönmesine) karar verilmemekte, sadece alacaklı malı aciz vesikası aldığı kendi icra dosyası üzerinden haczettirip sattırarak alacağını aldıktan sonra kalanını 3.kişiye iade etme hakkı vermektedir.

Dava şartları ve davanın tarafları

1- Davacının borçluda kesinleşmiş ve geçerli bir alacağının olması

2-Davacının bu alacağını başlatmış olduğu geçerli bir icra takibi ile almaya çalışması ve icra takibini davadan önce veya dava aşamasında kesinleştirmesi

3-İcra Takibi neticesinde elde edemediğini İİK143 veya İİK105 maddeleri kapsamında geçici aciz belgesi niteliğinde olan bir evrakla veya kesin aciz belgesi ile alacağını borçludan tahsil edemediğini belgelendirmesi.(Hangi belgelerin bu kapsamda olduğuna değinilecektir.)

4-Davacı alacaklının alacağının borçlunun yaptığı iptale tasarruftan önce doğmuş olması

5-Davacının yapılan tasarruftan itibaren en geç 5 sene içerisinde tasarruftan önce doğan alacak için haciz veya iflas yolu ile takibe geçmesi ve aynı 5 sene içerisinde davayı açması

6-Görevli mahkemede açılması

Genel olarak dava şartları bu minvalde olup yazımızın devamında gerek bu şartları ve gerekse de tasarrufun iptali davasının kabulü için gerekli olan ve yargıtayın müstekar içtihatlarında aradığı genel şartları ele alacağız.

 

1.Tasarrufun İptali Davasında Kimlerin Davacı Olabileceği

Belirtildiği üzere tasarrufun iptali davası şahsi bir dava olup borçludan alacağını alamadığını geçici veya keisin aciz vesikası ile belgelendirmiş olan alacaklılar bu davada davacı sıfatına haiz olacaktır. Aciz vesikasına ilişkin olarak aşağıda daha detaylı inceleme yapacağımızdan burada değinmiyoruz.

Taraf sıfatı açısından İptal davasında kimlerin davacı olabileceğini İİK.md 277 düzenlemiştir. Madde metni şu şekildedir;

“İptal davasından maksat 278, 279 ve 280 inci maddelerde yazılı tasarrufların butlanına hükmettirmektir. Bu davayı

aşağıdaki şahıslar açabilirler:

1 – Elinde muvakkat yahut kati aciz vesikası bulunan her alacaklı,

2 – İflas idaresi yahut 245 inci maddede ve 255 inci maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hallerde alacaklıların

kendileri.”

Görüldüğü üzere dava açma yetkisi aciz belgesi sahibi alacaklı ,iflas masası veya iflas masası davayı açmayacaksa yetkilendirilen iflas masasına kayıtlı alacaklı bu davayı açabilmektedir. Ancak davanın kişisel bir dava olması bu aşamada önem arz edecek olup yetkilendirilen alacaklı kendi alacağını tahsile yönelik olarak buna hak kazanmış olacaktır. Dava açmayan diğer alacaklılar başka alacaklının açmış olduğu iptal davasının sonuçlarından faydalanamazlar. Çünkü iptal davası sonucunda çıkan kararda tasarruf edilen şeyin  borçluya geri dönmesine değil sadece dava açan alacaklının 3. Kişide ki malı haczettirip sattırarak elde edilen tutardan alacağı ve ferileri kadarını alması yönünde hüküm kurulabilmektedir. Dolayısı ile dava açmayan alacaklının başka bir alacaklının kazandığı iptal davası sonucunda satışa iştiraki mümkün olmayacaktır.

Haciz yolu ile yapılan takiplerde önemli olan husus davacının aciz belgesine sahip olmasıdır. Alınan aciz vesikası sadece alındığı takip açısından geçerli olacak olup birden fazla dosyadan alacaklı olan alacaklının her takip açısından ayrı ayrı aciz vesikası alması gerektiği yargıtay ve yargı uygulamalarından da sabittir.

Ayrıca başka bir alacaklının almış olduğu aciz vesikasına dayanarak diğer bir alacaklının iptal davası açmasıda mümkün değildir. Dolayısı ile dava niteliği itibari ile icra takibine münferiden bağlı bir dava olup çıkan kararda bu yönde olmaktadır. Bu sebeple her alacak için ayrı aciz vesikasına ihtiyaç bulunmaktadır.

Bu bağlamda aşağıda da değinileceği üzere aciz belgesi hem bir dava şartı niteliğini kazanmakta hemde davacılık sıfatının tespitinde önemli bir rol oynamaktadır. Aciz belgesi dava öncesinde alınabileceği gibi karar kesinleşinceye kadarda dosyaya sunulması mümkündür ancak sunulmadığı her yargı safhasında dava şartı yokluğu nedeniyle dava usulden reddedilecek sunulduğu aşamadan itibaren esasa ilişkin değerlendirmeye tabi olacaktır. İlk derece yargısında aciz belgesi sunmamış olan davacıya tamamlaması için kesin süre verilecek tamamlanması halinde esasa girilmeden dava reddolunacaktır.

 

  1. Davalı Tarafın Tespiti Tespiti Ve Davalıların Zorunlu Dava Arkadaşlığı

İptal davasında davalı taraf İİK. Md.282 de düzenlenmiştir. bu kapsamda davalı tarafı iptal davasına tabi tasarrufu yapan borçlu ve lehine tasarrufta bulunan taraf oluşturmaktadır. Lehine tasarrufta bulunulan 3. Kişi elde ettiği menfaati bir başka 3.kişiye(4.kişiye) devretmesi halinde bu 4.kişinin medeni kanun kapsamında iyi niyetli olup olmadığına göre dava sonucunda malın iadesine veya ilk lehine tasarufta bulunulan 3.kişinin tazminatla yükümlü bulunmasına yönünde karar verilmesi gerekeceğinden 4.kişinin iyi niyetinin dava başlangıcında tespiti önem arz etmektedir.

Bu kapsamda davanın kötü niyet  devam ettiği müddetçe davalı olarak taraf teşkilinin sağlanması mümkündür.

İİK md 282 de davalılık sıfatı şu şekilde ele alınmıştır.

“İcra ve iflas Kanununun 11 inci babındaki iptal davaları borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu

tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılır. Bunlardan başka, kötü niyet sahibi

üçüncü şahıslar aleyhine de iptal davası açılabilir. İptal davası iyi niyetli üçüncü şahısların haklarını ihlal etmez.”

 

Yukarıda yaptığımız yargı kararları kapsamında açıklamalarda dikkate alındığında iptale tabi tasarrufları düzenleyen İİK. 278,279, 280. Maddelerde  iyiniyet şartı aranan durumlarda dikkate alınıp yalnızca karine ile iptale tabi olduğu belirtilen (örneğin ticari işlemenin tamamının veya önemli bir kısmın devri gibi) durumlarda 3.kişinin kötü niyetli olduğu hususunun ispat yükü davacıda olmayacağından bu husus kari ne ile iptale tabi olduğu belirtilen tasarruflar açısından dava açılırken gözardı edilebilir bir nitelikte olacaktır.

Kötü niyetin ispatı konusunda ise “tasarruftan yararlanan üçüncü kişinin ,gereken dikkati gösterdiği takdirde ,borçlunun durumunu ve işlemin mahiyetini anlayabilecek durumda olması yeterlidir.

 

Bu konuda kesin ispat aranmamakta oluş yaklaşık olarak ispatı yeterlidir.İspat konusunda kanunda 278.279.280. maddelerde öngörülen karinelerin gerçekleşmesi halinde her türlü delille yaşam deneyimi ve hayatın olağan akışı ile öngörülen kötü niyetin ispatlanması mümkündür.Yargıtay içtihatlarıda bu yöndedir.

Kötü niyetin ispatı konusunda yargıtayın bazı içtihatlarına değinmek gerekirse;

Yargıtay 3.kişinin ,aynı sektörde faaliyet göstermesini,3.kişinin davacıyı tanıyabilecek kadar yakın bir bölge içerisinde oturmasını, aynı sanayi sitesinde bulunmayı,ve son olarak organik bağı bulunan bir şirketin ortağı olmasını vb. Kötü niyetin ispatı için yeterli görmüştür.

 

Davanın borçlu ile birlikte tasarrufta bulunulan kişiye karşı açılacağını yukarıda belirtmiştir. Bu kapsamında borçlu ile 3.kişi arasında ki davalı olarak taraf teşkili zorunlu dava arkadaşlığı olup HMK kapsamında zorunlu dava arkadaşlığı hükümlerine tabidirler.

Ayrıca sadece borçluya veya 3.kişiye açılan iptal davalarında taraf teşkilinin sağlanması için davalı olarak gösterilmeyen borçlu yada 3 kişinin davaya eklenmesi için alacaklı davacıya kesin süre verilmesi gerekecektir.

 

3.Alacaklının Alacağının,Borçlunun Tasarrufundan Evvel Doğmuş Olması

 

Yargıtayın her ne kadar uygulamaları daireler değiştikçe değişse de şuan da iptal davalarını inceleyen 17.Hukuk Dairesi ve HGK ,davanın kabulü için tasarrufun iptalini isteyen alacaklının alacağının temelinin(haksız fiil ve çekin bağlantılı olduğu ticari ilişki açısından) veya doğumunun iptale tabi tasarruftan evvel doğmuş olması şartını aramaktadır. Bu kapsamda genel olarak alacağın muaccel hale gelmesi değilse de müecceliyet kesbetmesi yargı kararlarında aranan şarttır. Bu husus haksız fiile ve çekin keşide tarihinin değerlendirildiği iptal davalarında verilen kararlardan anlamaktayız .Şöyle ki;

 

Her ne kadar hukuken çekte vade olmadığı Kıymetli Evrak Hukukunda belirtilmekteyse de ülkemizde ki uygulama çeklerin bono gibi ticari ilişki sonrası ödenecek para ediminin vadelendirilmesi amacıyla kullanılmaktadır.Bu husus iptal davalarında alacağın tasarruftan önce doğması şartı karşısında sorun teşkil etmekte olsa da yargıtayın oluşturduğu doğru yönde ki içtihatları sayesinde bu durum bertaraf edilmiştir.

Aynı şekilde bonolar açısından da her ne kadar tanzim tarihi sonra ki dönemde olsa da alacağın daha önceki ticari iliki ile temellendirilmesi halinde iptal kararının verileceği yönünde kararlar mevcuttur. Bu hususların ispatında cari hesap ilişkisi ve ticari defterler delil olabileceği gibi tanıkta dinletilebilir.

 

Genel olarak  çeke ilişkin verilen kararlarda çekin keşide tarihi her ne kadar tasarruftan sonraya  denk gelse de taraflar arasında ticari ilişkinin temelinin tespiti ve karşılıklı ticari defterler incelenmesi neticesinde  tasarrufun iptali hususunda karar verilmesi gerektiğine karar verilmektedir.

 

Haksız fiil ve tazminat davaları açısından ise , haksız fiil ve tazminat davası kapsamında doğan alacağın tahsil inin sağlanamayarak aciz halinin tespit edilmesi halinde açılacak iptal davalarında kararın kesinleşme veya dava tarihi değil haksız fiilin gerçekleştiği veya tazminata konu durumun ortaya çıktığı an kıstas alınmaktadır.

 

 

4.Hangi Tasarruflar Bakımından İptal Davası Açılabileceği İptal Davasının Konusu

 

İptal davası her na kadar tasarrufun yani hukuki bir sonuç doğuran hukuki işlem konusunda açılabileceği düşünse de gerek Yargıtay uygulaması ve gerekse kaynak İsviçre kanunu iptale tabi olan şeyin tasarruflar yanında sonuç doğuran her türlü hukuki fiil olduğunu belirtmektedir. Bu kapsamda eğer borçlu mal kaçırmak kastı ile gayrimenkulü üzerine bir ipotek tesis ettirmişse bu ipoteğe takılmaksızın satış yapılarak yapılarak alacağın tahsili açısından da iptal davasına başvurulabileceği kabul edilmektedir.Aynı durumda Tapuya şerh edilen tüm kısıtlayıcılık yaratan şerhler açısından da bu şekilde değerlendirilme yapılması mümkündür.

Ancak kişilik hakları temelli boşanma, evlat edinme vb. İşlemler iptal konusu yapılamaz.

Ayrıca borçlunun taraf olmadığı işlemler açısından da iptal davası açılamamaktadır.

 

Borçlunun ihmali kasıtlı ihmali davranışları nedeniyle alacaklısını zarara sokmak kastıyla hareket etmesi halinde de ihmali davranışın doğurduğu sonucun kaldırılması içinde iptal davası açılabilir. Örneğin kendi hakkında başlatılan ve alacaklıyı zarara sokma kastı bulunan bir ilamsız takibe itiraz etmemesinin iptali istenebileceği gibi,kötü niyetli olarak yapmamış olduğu zamanaşımı def-i nin sonuçlarını bertarafı için zaman aşımı definde bulunulmuş gibi haklarının saklı kalması konusuda dava edilebilir.

 

Ayrıca icra ihaleleri açısından da yargıtay kural olarak dava açılamayacağını ancak muvazaalı borç ilişki yaratılarak, borçlandırmanın mal kaçırma kastı ile yapıldığının ispatlanması halinde iptale tabi olacağına karar vermiştir.

 

Uygulamada bu konuda en çok muvazaa nedeniyle iptal davası açılıp açılamayacağı yönünde tartışma gündeme gelmektedir.Bu konuda Hukuk Genel Kurulu bazı içtihatlarında ”İptal davasının geçerli tasarruflar açısından söz konusu olabileceğini” bazı kararlarında ise”Muvazaalı işlemler hakkında açılabileceğini” belirtmiştir. Davaları inceleye 17.HD. ise muvazaalı tasarruflar açısından da iptal davası açılabileceğini hatta bu dava için aciz vesikası şartının da aranmayacağı yönünde karar vermektedir.

 

Ancak bazı kararlarda örneği icra takibinin muvzaalı bir borç ilişkisi yaratılmak amacıyla başlatıldığı ve takibin iptalinin istendiği bir olayda yargıtay bunun BK.19  kapsamında muvazaa davasının konu olacağını iptal davası açılamayacağı yönünde karar vermiştir. Ancak ağırlıklı olarak içtihatlar muvazaa durumunda da iptal davasının açılabileceği yönündedir.Ancak iptal davasında aciz vesikası gerekirken muvazaa nedeniyle açılacak davalarda aciz vesikası şartı aranmamaktadır.

 

  1. Bir İcra Takibinin Bulunması Zorunluluğu

 

Gerek dava sonrası verilecek kararın infazı açısından ve gerekse de dava şartı olan aciz vesikasının temini açısından açılmış ve kesinleşmiş olan bir icra takibinin varlığı zorunludur şöyle ki;

 

Dava sonucunda verilecek karar alacaklının aciz vesikası aldığı kendi icra dosyasından alacağını ve ferilerini karşılayacak miktarla sınırlı olmak kaydıyla Taşınmaz\Taşınır’ ın haciz ve satışını isteme yetkisi verileceğinden davacının açmış olduğu ve kesinleşmiş bir icra takibinin olması zorunludur.

 

Çünkü Tasarrufun iptali davası ayni nitelikte bir dava olmayıp kişisel hak sağlayan bir davadır yani davacı malın mülkiyetini borçlusuna geçmesini talep edemeyip sadece icra dosyası kapsamında ki alacağının tahsilini sağlamayı mahkemeden isteyecektir. Aksi takdirde davanın iptal davası niteliği olmayacağından tahmil edilebiliyorsa muvazaa davasına çevrilmesi gerekecektir.

 

Bu hususun yanında dava şartı olan aciz vesikasının alına bilmesi içinde açılmış ve kesinleşmiş bir icra takibinin olması gerekecektir.

 

  

6.En Önemli Dava Şartı Olan Aciz Vesikasının Bulunması

 

Belirtildiği üzere davanın temel mantığı  alacağını tahsil edemeyen alacaklının borçlunun şüpheli tasarruflarını bularak bu tasaruflardan alacağını tahsili yoluna gitmesine ilişkindir.

 

Bunun göstergesi olarak kanunda alacaklının geçici veya kesin aciz vesikası sahibi olması şartını aramış bunu davacılık sıfatının tespiti açısından şart koşmuştur .Unutulmamalıdır ki bu şart haciz yolu ile yapılan takip akabinde açılacak tasarrufun iptali davası açısından geçerli olup iflas takibi neticesinde iflasına karar verilen borçlu açısından iflas masasından yetki alınması yeterlidir. Aciz vesikasının mevcudiyeti mahkemece re’sen dikkate alınacaktır. Ancak aciz vesikasının temyiz ve karar düzeltme aşamalarında da sunulması mümkündür.

 

İptal davası açısından en önemli husus davanın geçici aciz vesikası ile açılabiliyor olmasıdır. Bilindiği üzere geçici aciz vesikası borçlu aleyhine yapılan icra işlemleri neticesinde borçlunun hacze kabil hiç bir mal varlığının bulunmadığının anlaşılmasını sağlayan haciz vesikalarıdır.Yani borçlunun evinde işyerinde yapılan bir hacizde hacze kabil malının olmadığı banka tapu araç vd. İşlemlerlede desteklenirse bunların toplam halinde dava dosyasında sunması geçici aciz vesikası niteliğinde değerlendirilmektedir.

 

Yargıtay bir içtihadında

”  icra dosyası içeriğinden(tapu idaresinden ve trafik bürosundan ve bankalardan haciz teskerelerine verilen cevaplardan) haciz tutanaklarının içeriğinden, borçlunun mal beyanında belirttiği mallarının, borcu karşılamaya yeterli olmadığının anlaşılması halinde, borçlunun aciz halinde olduğunun kabulü gerekeceği”nden, olayda; davacı-alacaklının ……İcra Müdürlüğünün ……/…… sayılı takip dosyasında yazdığı haciz müzekkerelerine bankaların (Garanti Bankası’nın, İş Bankası’nın, Yapı Kredi Bankası’nın, Halkbank’ın, Vakıfbank’ın) ve Tapu Müdürlüğü’nün verdiği cevaplardan, borçlu şirketin borçlarını karşılar para ve taşınmazlarının bulunmadığı anlaşıldığından ve borçlu şirketin adresinde yapılan haciz işleminden de bir sonuç alınamamış olduğundan; borçlu şirketin aciz halinde olduğu kabul edilerek, açılmış olan tasarrufun iptali davasının esasına girilmesi gerekecektir”.

 

Şeklinde hüküm kurmuştur.

 

Aciz vesikası geçici veya kesin olabilir aciz hali satış istenebilir bir dosyadan haczedileck malın olmaması veya satılan malın borca yetmemesi halinde ortaya çıkar. Dolayısı ile haciz isteme hakkı vermeyen ihtiyati haciz tutanakları ile tasarrufun iptali davası açılamaz. Hacizlerin kesinleşmesinden sonra ise davanın açılması mümkündür.

 

  1. ve 4.hd.dairelerinin kabul ettiği muvazaa davası ile iptal davasının terditli açılabileceği veya muvazaa nedeniyle iptal davası açılabileceğine ilişkin kararlarında aciz vesikası aramamaktadır. Davacı “dava dilekçesi” nde açıkça “borçlu-şirket tarafından yapılmış olan satışların muvazaalı olduğunu, satış gibi gösterilerek tapuda işlem yapılmış olduğunu…” ileri sürmüş olduğundan, yüksek mahkemenin (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi ile Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin) bu konudaki tüm içtihatlarında “muvazaa nedenine dayalı iptal davalarında, aciz vesikası ibrazına gerek kalmadan ve her zaman açılabileceği” kabul edildiğinden, davacıdan ayrıca aciz vesikası ibraz etmesi” istenmeyecektir…

 

Ayrıca Borçlunun malvarlığı üzerinde çok miktarda haciz bulunması ve borçlarını ödeyememiş olmasının, aciz halinin varlığını ve mal kaçırma niyetinin bulunduğunu göstereceğini” belirtmiştir 17. HD. 8.6.2010 T. 2315/5299; 25.5.2010 T. 2340/4686; 19.2.2009 T. 4913/801

 

Tüm bunlarla birlikte yargıtayın  bilirkişi raporunu aciz vesikası hükmünde kabul etmediğini ve yukarıda belirttiğimiz üzere her icra dosyası için ayrı ayrı aciz vesikası alınması gerektiği gibi bir alacaklının başka bir alacaklıya ait aciz vesikası kapsamında dava ihdas edemeyeceğini hatırlatmak isterim.

Ayrıca önemle belritmek gerekir ki rehin açığı belgesine dayanarakta iptal davası açılamamaktadır.

 

Ayrıca bir başka önemli husus dava kapsamında davalı aciz vesikasının geçersizliğini öne süremez. Ancak İcra mahkemesinde açacağı bir dava ile aciz vesikasını iptal ettirip bu kararı mahkemeye sunması halinde dava reddedilir.Kaldı ki mahkemede aciz vesikasının geçerliliğini inceleme yetkisine sahip değildir çünkü bunu inceleme görevi İcra Mahkemelerinde olup görev ayrımına girmektedir.

 

  1. Görevli Mahkeme

 

İİK 281. maddesinde İptal davasının mahkemede görüleceği belirtilmiştir. Anlaşılacağı üzere davayı genel yetkili mahkemeye sevk ettiği anlaşılmakta olup HMK kapsamında genel yetkili mahkeme Asliye Hukuk Mahkemeleridir.

 

Bu hususta en çok tereddüt tarafların tacir olması  halinde de davanın Asliye hukuk Mahkemesinde mi açılacağıdır. Bu husus ticaret kanunumuzun son halinde eski den iş bölümü ayrımı olan ticari dava konusunun artık görev ayrımı niteliğinde olmasındandır.

 

İptal davasına ilişkin olarak ticaret mahkemesinin iptal davasının İİK kapsamında olduğundan ve niteliği itibari ile ticari dava olmadığından bahisle asliye hukuk mahkemesinde davanın açılması için HMK20 kapsamında davacıya süre verdiği bir karar Yargıtay 17.HD. tarafından da onanmıştır.

  1. HD. 12.12.2012 T. 14601/13906; 09.05.2012 T. 166/5920

 

Bu minvalde iptal davasının Asliye Hukuk Mahkemelerinde açılması gerektiği konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.

 

Hakkın yerini bulması bilgi sayesinde olur bu sebeple borçluyu iyi tanımanın alacaklılar açısından bir teminat olacağı unutulmamalıdır.

 

Yorumlarınızı Esirgemeyin.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir